top of page

ÇOK DİLLİLİĞE NÖROBİLİMSEL BAKIŞ

  • Yazarın fotoğrafı: Aram BAKIRCI
    Aram BAKIRCI
  • 17 Kas 2021
  • 5 dakikada okunur

Bu makalede çift/çok dillilik, nörobilimin alanı içerisinde ele alınmaktadır. Lisan öğrenme ve lisanı kullanma sürecinde beyinde oluşan hücresel ve bölgesel değişiklikleri daha kolay algılayabilmek için önce beyin anatomisi, nöron yapısı ve sinaps kavramlarının üzerinde durulmaktadır. Ardından beyin plastisitesi kavramı ile tanışıp, lisan ile ilişkisi vurgulanmaktadır. Son bölümde ise çok dilliliğin bilişsel rezerve olan katkısı ve nörobilimsel açıdan yararları tartışılmaktadır.


Beyin Anatomisi, Nöron Yapısı ve Sinaps

Serebrum sağ ve sol yarım küreleri, serebellum ve mezensefalondan oluşan anatomik yapı ve bu yapı içerisindeki sinir hücrelerinin organizasyonu beyin faaliyetlerinden sorumludur. Sol serebral hemisfer işitsel, eylemsel, analitik, mantıksal, kuramsal ve tümdengelen özelliklere; sağ hemisfer ise görsel, dokunsal, sezgisel, yaratıcı, müzikal, uzaysal, bütünsel ve tümevarımsal özelliklere sahiptir.



Serebrum lobları ise kontrolünü üstlendikleri beyinsel fonksiyonlar açısından farklılıklar gösterirler;

  • Frontal lob: soyut düşünce, planlama, hafıza

  • Temporal lob: işitsel algılama, dil

  • Parietal lob: uzamsal algılama, dil

  • Oksipital lob: görme












Kortekste yönetici özellikteki bölgelerin komşuluğunda bulunan assosiasyon korteksleri ise birleştirici fonksiyonlardan sorumludur. Beyin, yüzeyden derine doğru korteks (gri madde), subkortikal alanlar (ak madde), derin nukleuslar (gri madde) şeklinde organize olmuştur.



Kortekste (sadece serebrum) yaklaşık 100 milyar nöron bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunun yanı sıra ak madde içerisinde stratejik yerlere yerleşmiş gri madde adaları (talamus, kaudat nukleus, putamen gibi) vardır. Bunlar kortikal bölgeler ile sinir sisteminin diğer bölgeleri arasında nakil istasyonları oluştururlar. Bu bölgelerdeki nöronları da katacak olursak beynimizde bir trilyondan fazla nöron bulunduğunu söyleyebiliriz.



Nöronlar, dendrit uzantılarıyla haberleşme yeteneklerini artırırlar. Bunu dendritlerin uçları ve akson terminallerinde bulunan sinapslar aracılığıyla gerçekleştirirler. Sinapslar için beyinin “hareket merkezleri” diyebiliriz. Her bir akson yaklaşık 1000 hedef hücreye uzanıp dokunmaktadır. İnsan beynindeki toplam sinaps sayısını tahmin edebilecek bir yönteme henüz sahip değiliz.












Beyinde Lisan ile İlgili İşlevsel Alanlar

Broca bölgesi, dil sistemi içerisinde keşfedilmiş ilk korteks kıvrımıdır. 1861’de Paul Broca, felçli bir hastanın ölümünden sonra beynini inceledi. Söylenenleri anlamasına karşın grameri düzgün ve akıcı konuşma üretemeyen hastanın beyninde bu bölgenin etkilendiğini gördü ve dilin üretilmesinden bu bölgenin sorumlu olduğu sonucuna vardı.

Alman psikiatrist Karl Wernicke ise günümüzde Wernicke bölgesi olarak bilinen bölgenin, söyleneni anlama ve anlaşılır konuşabilmede rolünün olduğunu gözlemlemiştir.

Angular girus, okuyup yazabilme ile ilgili fonksiyonlarda etkin role sahiptir.

Wernicke bölgesi, beynin sesleri duymada rolü olan işitsel korteksinden girdi alır. İşitsel kortekste algılanan şey yalnızca sestir. Ses ile ilgili sinyaller ancak Wernicke bölgesine ulaştığında anlaşılır lisan parçaları haline dönüşürler.

Angular girus da görsel korteksten aldığı girdileri sözcükler oluşturan harfler olarak işler ve okuyabilmeyi sağlar.



Dil ve lisanı oluşturan bileşenler;

  • Seslerin üretilmesi

  • Akıcı ve grameri doğru konuşabilme

  • Konuşurken gelecek sözcük dizilerini planlama ve bir araya getirebilme

  • Söylenenleri dinleme ve anlama

  • Okuma

  • Yazma

Homunculus: Vücudun motor fonksiyonlarının beynin motor korteksinde temsil ettiği alan ile orantılı olarak oluşturulmuş insan figürüdür. Homunculus’un ağzından dışarıya taşacak kadar büyük bir dile sahip olması, onun ellerinin ince motor hareketleri yapabilmesi gibi dil/lisan açısından da yüksek evrimsel kabiliyete sahip olduğunu işaret eder.
















Beyinde nöral yolaklar, birbirini izleyecek ve modüle edecek şekilde gelişmiştir. Yönetici konumunda tek bir bölge yoktur, kendini örgütleyen – dinamik - bir sistem vardır. Lisan da kendini örgütleyen bir sistemin ürettiği yaratıcılığa iyi bir örnektir. Bir anlam ifade eden, daha önce hiç üretmediğimiz ve belki de aslında daha önce hiç kimsenin üretmediği sözcükler dizisi üretiriz. Konuşurken söylediklerimizi ve karşımızdakini dinler, bir yandan da sonraki söylem planı, cümle planı ve dağarcıktan seçilecek sözcük ve seslerin neler olacağına karar veririz. Lisan buna ek olarak, dil ve damağımızı hareket ettirebilmemiz için beynin motor bileşenlerini de kullanır. Bunu daha da karmaşık bir yapıya sokan durum ise karşımızdakinin yüz ve beden dilini izleyerek söylem planında değişiklik yapmaya karar verebilmemizdir. İşte bütün bunları mümkün hale getiren, beynin bir milisaniyelik zaman diliminde yeni bağlantılar yaratabilen, kendini örgütleyebilen bir sisteme sahip olmasıdır.


Beyin Plastisitesi

Sinaptik bağlantılardan bazıları genetik olarak belirlenmişse de çoğu deneyimlerimizle şekillenir. İnsan beyninin olgunlaşması doğumdan sonra devam ettiği gibi ergenlik ve hatta erken yetişkinlik yıllarına kadar da süregider ve yeterince ve hatta belki de gereğinden fazla bu sinaptik bağlantılardan oluşur. Ana rahmindeyken beynin gelişimini etkili şekilde yürüten genetik plan, doğumdan sonra yerini genetik dışı, yani doğa ve çevre gibi bir dizi etkenle paylaşır.

Günümüzde nörobilim, yaşam boyunca edinilen deneyimlerin beynimizi değiştirdiğini farketmemizi sağladı. Bebeklikten yaşlılığa kadar tüm yaşam sürecinde biriktirilen deneyimler ve anılar zihni ve beyini şekillendirmektedir. Örneğin, radyo günlerinde büyüyen insanların işitsel imgeleme becerilerinin yüksek olduğu bilinmektedir.

Her bir nöron sinapslar aracılığıyla birçok başka nöronla - adeta konuşurcasına - iletişim kurar. Uzun süreli depolama, nöron hücresine gelen uyarıların, nucleusda gen ekspresyonu ve özelleşmiş proteinlerin üretimini artırması, ve böylece dendritik dallanmalar ile yeni sinaptik bağlantıların kurulmasını sağlaması ile gerçekleşir. İşte beyindeki bu değişiklikler beyin plastisitesi kavramıyla tanımlanmaktadır.

Hücresel / moleküler düzeydeki plastisite, beyinde yanı sıra daha büyük ölçekli değişiklikleri de getirir; korteksin bazı alanlarının işlevlerine bağlı olarak hacimlerinin artması veya azalması, ve işlevsel modulasyon gibi. Buna, amputasyon durumunda o parmağın fonksiyonlarından sorumlu kortikal alanın diğer parmaklar tarafından paylaşılmasını örnek olarak gösterebiliriz.

İngiltere’de 2011 yılında yapılan ilginç bir çalışmada Londralı taksi şoförlerinin hipokampüs boyutları incelenmiş. Hipokampüs, nörobilimciler arasında anıların birleştiği bölge olarak gayet iyi bilinir. Yoğun eğitimden geçerek şehirdeki binlerce yeri bulabilmeyi öğrenen taksi şöförleri diğer insanlar ile karşılaştırıldığında, hipokampüs boyutlarında büyüme olduğu tespit edilmiş.

Plastisiteden yaşamın her dönemi için bahsediyor olsak bile, bebeklik ve çocukluk gibi erken evresinde daha belirgin olduğunu vurgulamak gerekir. Nobel ödülü almış bir çalışma buna güzel bir örnek olarak gösterilebilir. Hayvanlarda yapılan bu çalışmada, gelişimin erken döneminde bir gözü kapalı tutarak gelen uyaranları engellediklerinde beyinde o göze ait görsel korteksin gelişemediği gösterilmiştir. Bu hayvanlarda kritik dönem aşıldıktan sonra göz açıldığında ne kadar uyaran verilse de iki gözün sadece birlikte görmesi ile oluşan derinlik algısının bir daha kazanılamadığı anlaşılmıştır.


Nöroplastisite ve Dil, Çok Dillilik

Lisan öğrenmek için ideal olan 1-12 yaş aralığı çocukların hem sesler arasındaki ince farkları duymak, hem de dudak, dil ve ağızlarını kullanarak telaffuz etmek için beyinlerine fazla uyarı verip eğittikleri yaşlardır. Bebeklerde bağımsız nöral ağların varlığı, lisan öğrenmenin erken safhalarında ana dil dışı lisan algısı için önemli adledilmektedir. Aynı zamanda bu yüksek beyin plastisitesi sonraki lisan gelişimine de katkıda bulunmaktadır. Bebeklik döneminde bir lisana kısa süre maruz kalmak bile beynin o veya bir başka lisanı ileri bir dönemde öğrenebilme sürecini olumlu yönde etkilemektedir.

Çok dilliliğin beyin yapısını ve özellikle hücre mimarisini etkilediği ve çok dilli kişilerin inferior parietal korteksinde gri madde yoğunluğunun daha fazla olduğu gösterilmiştir.



Beyinde anatomik ve fonksiyonel değişikliğin benzeri bir duruma örnek olarak orkestra müzisyenlerinde yapılan bir çalışma gösterilebilir. Bir müzik enstrümanı çalmanın, bir dil öğrenmek gibi korteksin ilgili alanlarında değişikliğe yol açabileceği varsayımıyla yapılan fonksiyonel MR görüntülemelerinde, orkestra müzisyenlerinin Broca bölgesinde diğer insanlara göre ortalama 700 mm3 hacim artışı olduğu gösterilmiştir.


Çok Dillilik ve Bilişsel Rezerv

Çok sayıda dil öğrenilmesi beyni yeniden şekillendirdiği gibi beynin plastisite kapasitesini de artırmaktadır. Lisan öğrenme beynin yeni bilgi işleyebilme yeteneğini geliştirir. Erken yaşta dil öğrenme, bilgi dağarcığı için yeni hafıza yollarının oluşmasında etkin role sahiptir.


Çift dilli ve tek dilli kişilerde fonksiyonel MR çalışmaları

Çok dillilik artmış bilişsel rezerv anlamına gelir. Bilişsel rezerv, bilişsel bozulmayı önler ve nörodejenerasyonu geciktirir. 2017 yılında İtalya’nın San Raffaele Üniversitesi’nden Daniela Perani’nin yürüttüğü çalışmada yaklaşık yarısı tek dilli, diğer yarısı çift dilli olan 85 Alzheimer hastasının fonksiyonel beyin MR’ları incelenmiş. Hastalığın aynı safhasında çift dilli olanların ortalama yaşınun 4.5 yıl daha ileri olduğu görülmüş. Görüntülemeler aynı zamanda beynin karar verme bölgelerinde daha güçlü bağlantılar bulunduğunu ortaya koymuş.


Alzheimer Hastalığı olan çift dilli ve tek dilli kişilerin fonksiyonel MR karşılaştırması

Sonuç olarak günümüzde, yabancı dil ne kadar erken öğrenilir ve ne kadar çok kullanılırsa beyinde yaratacağı koruyucu etkinin o kadar yüksek olacağı savunulmaktadır. Bununla birlikte bilişsel fonksiyonların geliştirilmesi ve beynin yaşayacağı nörodejeneratif süreçlerin geciktirilmesi amacıyla yaşamın herhangi bir döneminde yeni bir lisan öğrenmenin önemi ve değeri de her geçen gün daha fazla vurgulanmaktadır.



Referanslar

  1. Andreasen Nancy C, M.D., Ph.D. The Creating Brain: The Neuroscience of Genius. New York/Washington, D.C., Dana Press, 2005

  2. Woollett K, Maguire EA. Acquiring ‘‘the Knowledge’’ of London’s Layout Drives Structural Brain Changes. Current Biology 21, 2109-2114, Dec 20, 2011

  3. https://www.nobelprize.org/prizes/medicine/1981/press-release/

  4. Costa A. The Bilingual Brain. UK, Penguin, 2021

  5. Olulade OA, Jamal NI, Koo DS, Perfetti CA, LaSasso C, Eden GF. Neuroanatomical Evidence in Support of the Bilingual Advantage Theory. Cerebral Cortex, July 2016;26: 3196–3204

  6. Pliatsikas C, Meteyard L, Veríssimo J. The effect of bilingualism on brain development from early childhood to young adulthood. Brain Struct Funct, 2131–2152 (2020)

  7. Perani D, Farsad M, Ballarini T, Lubian F, Malpetti M, Fracchetti A, Magnani G, March A, Abutalebi J. The impact of bilingualism on brain reserve and metabolic connectivity in Alzheimer's dementia. Proc Natl Acad Sci U S A, 2017 Feb 14;114(7):1690-1695


 
 
 

コメント


Op. Dr. Aram BAKIRCI

Nöroşirürji Uzmanı

Çalışma Adresi

Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi

Zakirbaşı Sok. No: 32 Kazlıçeşme

34020 İstanbul - Türkiye

Tel: +90 (212) 510 80 52   Dahili: 1090

Randevu: 444 50 52

© 2024 by A. Bakırcı

bottom of page